“Müstehlikler (Tüketiciler) çoğalır, müstahsiller(Üreticiler) azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin (Sosyal Hayatın) medarı olan san’at, ticaret, ziraat tenakus (Azalır) eder. O millet de tedenni (geriler) edip sukut eder, fakir düşer.”

İş gücü uyum programları, teorik olarak işsiz bireylerin istihdam piyasasına entegrasyonunu kolaylaştırmak, mesleki becerilerini geliştirmek ve işverenlerin nitelikli iş gücü ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tasarlanmış politikalardır. Ancak Türkiye’de bu programların uygulanış biçimi, zamanla bu temel amacından uzaklaşmış; bürokratik, siyasal ve toplumsal bazı yapısal sorunların gölgesinde işlevselliğini yitirmiştir. Kağıt üzerinde işsizliği azaltmak için tasarlanan programlar, sahada geçici çözümlerle günü kurtarmaya dönüştü. Oysa Türkiye’nin meselesi işsizliği sadece “rakamla” düşürmek değil; üretime dayalı istihdamı artırmaktır.

İŞKUR üzerinden yapılan istihdamların büyük kısmı okullara, camilere ve belediyelere yönlendiriliyor. Park-bahçe, temizlik, bakım-onarım gibi geçici işlerde çalışan insanlar, aslında kalıcı bir iş sahibi olmaktan çok geçici bir idarenin parçası hâline geliyor. Kimi zaman seçim dönemlerinde artan bu alımlar, istihdamdan çok sosyal destek ya da siyasal araç işlevi görüyor.

Bir gencin okulda ya da belediyede altı ay temizlik işinde çalışmasıyla, köyünde seracılık eğitimi alıp üretime katılması arasında dağlar kadar fark vardır. Birincisi günü kurtarır, ikincisi geleceği kurar.

Üreten Azalırsa, Tüketen Artar

Bir toplumda üretici azalır, tüketici çoğalırsa ne olur? Bediüzzaman Said Nursî bu soruya yıllar önce şöyle cevap vermişti:

“Müstehlikler (Tüketiciler) çoğalır, müstahsiller(Üreticiler) azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin (Sosyal Hayatın) medarı olan san’at, ticaret, ziraat tenakus (Azalır) eder. O millet de tedenni (geriler) edip sukut eder, fakir düşer.”

“İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır.”

Yani üretimden kopan toplum, kendi sonunu hazırlar.Bugün de benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Geçici istihdam programları gençleri kısa vadeli maaşlara alıştırıyor; onları üretmek yerine tüketmeye yönlendiriyor.

Rakamlar güzel görünüyor belki ama gerçekte gizli işsizlik büyüyor. Kâğıt üzerinde herkesin işi var; ama ortada üretim yok. Bu, bir millet için en tehlikeli tablodur.

“Herkes Gözünü Devlet Kapısına Diker”

İŞKUR’un “Toplum Yararına Programları” altında istihdam edilen binlerce kişi, ay sonunda maaşını alıyor ama üretime hiçbir katkı sunmuyor.Bu, yavaş yavaş toplumun ruhunu değiştiriyor.Çalışmadan kazanmak, geçici maaşlarla yaşamak bir “alışkanlık” hâline geliyor.

Böylece devlete bağımlı bir toplum oluşuyor. “Herkes gözünü hükümet kapısına diker” hâle geliyor. Devletin yükü artarken, bireyin sorumluluğu azalıyor. Girişimcilik ruhu sönüyor, üretim hevesi kayboluyor.

San’at, Ticaret, Ziraat Gerilerse...

Hayatın direği olan san’at, ticaret ve ziraat gerilerse toplum da geriler. Köyler boşalıyor, şehirler işsiz gençlerle doluyor. Oysa bu gençler tarımda, hayvancılıkta, küçük sanayide değerlendirilebilse hem kendi geçimini sağlar hem ülke ekonomisine katkı verir.

Bir orta ölçekli şehirde 3.000 İŞKUR işçisine her ay yaklaşık 56 milyon lira maaş ödeniyor. Peki ya bu paralarla fabrikalar kurulsaydı? Bu fabrikalar çalışanlara devredilseydi, insanlar hem üretir hem kazancına ortak olurdu. Devletin yükü azalır, ülkenin üretim gücü artardı.

Maliyet Tablosu:

Kalem

Tutar

Günlük ödeme

850 TL

Aylık ödeme (22 gün)

18.700 TL

3 aylık toplam kişi başı

56.100 TL

6 aylık toplam kişi başı

112.200 TL

3.000 kişi için toplam (6 ay)

336.600.000 TL

Not: Bu hesaplamalar yalnızca katılımcılara ödenen harçlıkları içerir. SGK primleri, eğitim, idari giderler eklendiğinde maliyet %15–%40 artabilir.

Gerçek İstihdam: Tarlada, Tezgâhta, Atölyede

Geçici işler geçici rahatlık sağlar. Ama kalıcı kalkınma, emek ve üretim ahlâkını yeniden toplumun merkezine koymakla mümkündür.

İŞKUR’un yönü değişmeli:
Tabelalardan tarlalara, listelerden atölyelere…
Gerçek istihdam, üreten ellerde kurulmalıdır.

Tarım, hayvancılık ve meslek edindirme merkezlerine yapılacak yatırımlar, hem gençleri üretime yönlendirir hem de kırsal kalkınmayı yeniden canlandırır. Bu, sadece ekonomik değil; aynı zamanda toplumsal bağımsızlığın da teminatıdır. Geçici maaşlarla günü kurtarabiliriz ama bu, geleceği inşa etmez.

Gerçek refah, alın teriyle, üretimle, emekle olur.
Bir millet üretmeden tüketmeye başlarsa, fakirleşir; hem cebi hem ruhu boşalır. O hâlde artık günü kurtarmayı değil, geleceği kurmayı hedeflemeliyiz. Üreten gençlik, güçlü Türkiye’nin en büyük teminatıdır.

Üretimden Kopan Toplum, Tüketimle Çöküşe Gider

Bediüzzaman’ın veciz sözüyle ifade edersek: “İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır.” Yani üretmeyen toplum, tüketerek kendi sonunu hazırlar. Gençler, üretmek yerine tüketmeye alışıyor. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik bir çöküşün habercisi.

İş Kurun bugünkü politikası devam ederse;

Geçici ve düşük nitelikli işlerin sonucunda gençlerin uzun vadeli kariyer planlarından uzaklaşmalarına, işsizliği azaltmak yerine “gizli işsizlik” oluşturmaya, Kalıcı meslek edinme fırsatlarını sınırlamaya, Üretim sektörlerinin nitelikli eleman sıkıntısına, gençlerin uzun vadeli iş gücü piyasasına entegrasyonunu zorlaştırmaya, toplumun üretkenliğini zayıflatmaya, tüketim kültürünü körüklemeye, Kırsal kalkınmayı durdurmaya, gıda güvenliğini riske sokamaya, meslek edinme süreçlerini sekteye uğratarak İnsanları üretmek yerine hazırdan yaşamaya yönlendirir.

Üç Temel Kazanım İçin Yeni Bir İŞKUR Modeli

İŞKUR’un kaynakları tarım, hayvancılık, el sanatları ve küçük ölçekli sanayiye yönlendirilirse üç temel fayda sağlanabilir:

  1. Mesleki Yeterlilik ve Beceri Gelişimi:
    İşkur aracılığıyla üretim sektörlerinde istihdam edilen bireyler, yalnızca geçici bir gelir elde etmekle kalmaz; aynı zamanda bir meslek edinir, üretim süreçlerinin parçası hâline gelir. Bu, hem bireysel hem de ulusal düzeyde nitelikli iş gücü birikimini artırır.
  2. Tarım ve Hayvancılığın Canlanması:
    Türkiye’de tarımsal üretimin gerilemesinin sebeplerinden biri, genç nüfusun üretimden uzaklaşmasıdır. İşkur programlarının bu alanlara yönlendirilmesi, genç nüfusun üretimle yeniden buluşmasını sağlayabilir. Böylece kırsal istihdam artarken, tarımsal verimlilik de güçlenir.
  3. Kalıcı İstihdam ve Ekonomik Katma Değer:
    Belediyelerde veya hizmet sektöründe geçici işler yerine üretime dayalı istihdamın teşvik edilmesi, bireylerin kendi geçimlerini sağlayabilecekleri kalıcı iş kolları oluşturur. Bu durum, hem sosyal yardımlara olan bağımlılığı azaltır hem de ekonomiye katma değer üretir.

İŞKUR’un daha etkili olabilmesi için Politika Önerileri

· Şeffaf ve liyakate dayalı işe alım süreçleri uygulanmalı.

· Meslek edindirme kursları gerçek iş deneyimi sunmalı.

· Kırsal kalkınma projeleriyle entegre istihdam modelleri geliştirilmeli.

· Gençler üretim sektörlerine ve üretkenliğe yönlendiren bir teşvik sistemi getirilmeli,

· Özel sektörle güçlü koordinasyon sağlanarak performans temelli değerlendirme getirilmelidir.

İşsizlik, umutsuzluk ve üretim dışı kalmışlık, terör ve anarşinin beslendiği en verimli alanlardır. Üreten, iş sahibi vatandaş; teröre değil, geleceğine sahip çıkar. Bu nedenle üretim odaklı istihdam politikaları, sadece ekonomik değil, toplumsal barış açısından da stratejik bir yatırımdır.

Sonuç: Tabelalarda Değil, Tarlalarda İstihdam

İŞKUR’un yönü artık değişmelidir. Devlet kurumlarına (Kurumların ihtiyacı olan elemanlar geçici değil kadrolu elemanlarca yürütülmeli) geçici eleman göndermek kolaydır; zor olan gençleri üretime yönlendirmektir. Ama kalıcı refah da, güçlü ekonomi de bu “zor” olanı başarmakla mümkündür. Devlet balık vermemeli, balık tutmayı öğretmelidir. Çünkü gerçek kalkınma, alın teriyle, üretimle ve meslek sahibi bireylerle mümkündür.

Gerçek kalkınma, tabelalarda değil; tarlalarda, tezgâhlarda ve üretimle yoğrulmuş alın terinde başlar.

Not: Kıymetli okuyucularımın, “Yazıp çiziyorsun ama seni kim dinliyor?” dediğini duyar gibiyim. Ancak ben, Hz. İbrahim’e su taşıyan karınca misali, kendi vazifemi yerine getiriyorum. Sonuç ise Allah’a aittir.

Sadece yazmakla kalmıyor; ulaşabildiğim yetkili ve etkili makamlara, özellikle aile, eğitim, kişisel gelişim, yönetim, kültür ve istihdam konularında görüşlerimi aktarmaya gayret ediyorum. Bu bağlamda, İŞKUR’un yapısına dair kaleme aldığım değerlendirmeleri, Sayın Prof. Dr. Vedat Işıkhan’a —henüz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olmadan önce, Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Başkanvekili sıfatıyla Midyat’ı ziyaret ettiği sırada— bizzat iletme fırsatım olmuştu.

Görüşmemizde, mevcut uygulamaların üretim odaklı istihdamdan uzaklaştığını ve geçici çözümlerle günü kurtarmaya dönüştüğünü ifade etmiştik. Sayın Işıkhan da bu tespitlerimize açıkça katıldığını dile getirmişti.

Ne var ki üzülerek belirtmeliyim ki, bugün Bakanlık görevini yürüten Sayın Işıkhan döneminde de İŞKUR’un mevcut politikalarında kayda değer bir değişiklik gözlemlenememektedir. Geçici ve düşük nitelikli işlere yönlendirme anlayışı, üretimden uzak bir istihdam yaklaşımıyla ne yazık ki devam etmektedir.

Temennim odur ki; bugüne dek birçok başarılı ve takdire şayan işe imza atmış olan Sayın Bakanımızın geçmişteki kanaatleri, bugün politika düzeyinde de karşılık bulur ve üretim odaklı, kalıcı istihdam modelleri bir an önce hayata geçirilir.