Mor Yakup’a göre insan, bu kusursuz yapısıyla koca evrenin küçük bir örneğidir; yaratılışın özü, Tanrı hikmetinin canlı bir şahididir. Her organ bir amaca hizmet eder; her ayrıntı insanı düşmekten, dağılmaktan korur. Geçici bedende bile sonsuz bir sır saklıdır.

Mor Yakup’a Göre İnsan Bedeni

Urfalı Mor Yakup (633-708), Süryanice yazdığı Ştoth Yavme / Altı Gün adlı eserinde insan bedenini yalnızca etten ve kemikten oluşan bir yapı olarak değil, Tanrı’nın yeryüzüne nakşettiği geçici ama kutsal bir mesken olarak anlatır. Ona göre beden, göğe ait, insan eli değmemiş ebedî evin dünyadaki bir izdüşümüdür. Bu yüzden fanidir, fakat içinde taşıdığı akıl ve ruh sayesinde koca evrenden daha derin, daha değerli bir manaya sahiptir. Evren insana hizmet eder; insan ise aklı ve iradesiyle evreni aşan bir sır taşır.

Mor Yakup’un tasvirinde beden, ustalıkla inşa edilmiş bir kuleye benzer. Bu kutsal kule beş katmandan oluşur: ayaklar, bacaklar, karın, boyun ve baş. Her katman, Yaradan’ın hikmetle dokuduğu bir düzenin parçasıdır. Ayaklar bu yapının temeli gibidir; esnekliği, parmakları ve sağlamlığıyla insanı toprağa bağlar. Bacaklar, gövdeyi taşıyan sütunlar gibidir; kaval kemikleri, diz kapakları, güçlü eklemler bir araya gelir ve bedenin yükünü dengeler. Karın ve göğüs, bir kralın hazinelerini saklayan saray odasına benzer; hayatın devamı, korunması ve çoğalması burada gizlidir.

Bu düzen baştan sona tamamlanır. Baş, aklın yuvasıdır; insana evrende eşi benzeri olmayan değer kazandıran yetinin meskenidir. Böylece beden, ayaklardan başa kadar Tanrı’nın düzen, denge ve güzellik ilkesiyle örülmüş bir mabede dönüşür.

Mor Yakup’a göre insan, bu kusursuz yapısıyla koca evrenin küçük bir örneğidir; yaratılışın özü, Tanrı hikmetinin canlı bir şahididir. Her organ bir amaca hizmet eder; her ayrıntı insanı düşmekten, dağılmaktan korur. Geçici bedende bile sonsuz bir sır saklıdır: Tanrı’nın aklı, düzeni ve sevgisi. Ve bu sır, insanı toprağa kök salmış bir beden olmanın ötesine taşır; onu göğe ait, ebedî bir evin umuduna bağlar.

Mor Yakup’un bu yaklaşımı, özünde “İnsanoğlu, âlemin bir sûretidir” ilkesinin bir yansımasıdır. Arapçada “el-insânu zübdetü’l-âlem” şeklinde ifade edilen bu düşünceye göre insan, varlık âleminin en saf özü, en yüksek temsilcisi ve anlam taşıyıcısıdır. Tanrı, evrendeki tüm özellikleri, sırları ve güzellikleri insanda toplamıştır. Bu yönüyle insan; beden, ruh ve akıl boyutlarıyla evrenin küçük bir yansıması, yani bir mikro kozmostur. Buna karşılık evren de, insandaki düzen ve anlamı taşıyan büyük bir insan, bir makro kozmos gibidir.

Bu anlayış, insanın yalnızca yaratılmışların en değerlisi olduğunu değil; aynı zamanda yaratılışın merkezinde yer alan derin bir manevi sorumluluğa sahip olduğunu da vurgular. İnsan, varlığın özüdür; taşıdığı anlamla, tüm kâinatı içsel dünyasında bir araya getirir ve onu bilinçle yansıtır.

Süryaniceden Çeviri-Yorum Yapan Yusuf Beğtaş

www.karyohliso.com

Önemli Not: Bu yazı, Urfalı Mor Yakup’un Süryanice kaleme aldığı “Ştoth Yawme / Altı Gün” adlı eserinin yedinci bölümünden (s. 215–216) esinlenerek, Yusuf Beğtaş tarafından çeviri-yorum olarak kaleme alınmıştır. Söz konusu eser, 1985’de Hollanda Mor Efrem Manastırı’nda basılmıştır.