Bu haber, infaz düzenlemeleri ve toplumsal güvenlik konularını eleştirel bir bakışla ele almaktadır. Bu içerik, toplumsal ve hukuki gelişmeleri eleştirel bir bakışla incelemektedir. Fikir ve yorum içerir; şiddet veya suç çağrısı barındırmaz.
50 BİN MAHKÛM, İÇERİDE KALANLAR VE BİZİM KORKUMUZ
Türkiye’de yaklaşık 50 bin mahkûmun serbest bırakılması, yalnızca bir infaz düzenlemesi değil; adalet anlayışının kimler için çalıştığını açıkça gösteren bir tablodur. Kapılar ardına kadar açılırken içeride kalanlara baktığımızda manzara daha da çarpıcı hâle geliyor: Protesto hakkını kullananlar, haber yapan gazeteciler, eleştiren akademisyenler, konuşan milletvekilleri. Suçları ne? Seslerinin çıkması.
Bir yanda “toplumla yeniden buluşma” adı altında serbest bırakılan hükümlüler, diğer yanda düşüncesini ifade ettiği için yıllardır özgürlüğünden mahrum bırakılan insanlar. İşte bu yüzden mesele sayı değil; tercih meselesidir.
Çıkarılan 50 bin mahkûmun çoğu ağır suçlardan hüküm giymemiş olsa da, yapmadıkları suçları yapmayacakları garantisi yok; ne yazık ki bu kadar büyük bir tahliye süreci, toplum güvenliği yeterince tartışılmadan hayata geçirildi.
Devlet bize şunu söylüyor:
Suç işleyebilirsin, bir gün kapı açılır.
Ama konuşursan, yazarsan, itiraz edersen… içeride kalırsın.
Bu ülkede artık doğruları söylemek de bir suç hâline geldi. Bunu yazarken bile korkuyoruz. Evet, yaşım küçük olabilir. Ama korkunun yaşı olmaz. Çünkü bu ülkede korku artık istisna değil, gündelik hayatın bir parçası. Herkes biliyor: Yanlış bir cümle, yanlış bir paylaşım, yanlış bir slogan seni “tehlikeli” yapabilir.
O yüzden ironiyi açıkça söyleyelim:
O hâlde biz girelim, onlar çıksın.
Böylesi bizim için daha güvenli olur.
Çünkü dışarısı güvenli değil.
Her gün kadınlar öldürülüyor.
Her gün “münferit” deniyor.
Her gün “gereği yapılacak” deniyor.
Ama ertesi gün yine aynı haber, yine aynı cümleler.
Bir örnek verelim:
– Koruma kararı olan bir kadın öldürülüyor.
– Failin sabıka kaydı olduğu ortaya çıkıyor.
– “Sistem aksadı” deniyor.
Bir başka örnek:
– Bir protestocu gözaltına alınıyor.
– Bir gazeteci tutuklanıyor.
– “Hukuk işliyor” deniyor.
Demek ki sistem, bir yerde gayet düzgün işliyor.
Sadece kime karşı işlediği değişiyor.
50 bin mahkûmun serbest bırakılması bize şunu anlatıyor: Devlet, güvenliği uzun vadeli politikalarla sağlamak yerine, kapı açmayı tercih ediyor. Aynı anda düşünceyi, eleştiriyi, mizahı bastırıyor. İşte izahı olmayan şeylerin mizahı burada başlıyor.
Çünkü ülkede komik olan şeyler var ama kimse gülmüyor.
İronik olan şeyler var ama bedeli ağır.
Bir ülkede insanlar “bu yazıyı yazarken korkuyorum” diyorsa, orada sorun bireyde değil; düzendedir. Bir ülkede gençler geleceği değil, başına gelebilecekleri düşünüyorsa, orada güvenlik yoktur. Sadece duvarlar vardır.
50 bin mahkûm serbest bırakıldı.
Ama toplum serbest değil.
Kadınlar güvende değil.
Gençler rahat değil.
Konuşanlar özgür değil.
Bu makale bir çağrı değildir.
Bu makale bir isyan değildir.
Bu makale, korkan bir kuşağın notudur.
Ve o not şunu söylüyor:
Eğer adalet böyle çalışacaksa,
eğer güvenlik böyle sağlanacaksa,
eğer doğruları söylemek suçsa…
Biz girelim. Onlar çıksın. Çünkü onlar "af" edildi.
En azından içeride neyin yasak olduğunu biliyoruz.
Dışarısı belirsiz.
