Yaşama Kültürü
Sevgi, yaşamın bir kültürüdür. Her şeyi var eder. Ama o, saygı ve iyilikten doğar.
Yaşamın temel doğrularına, hakkaniyete, hakikate odaklanmak, bir başkasının yükümlülüklerine ve eksikliklerine odaklanmaktan daha ulvi bir davranıştır.
Hayatı ve toplumu ayakta tutan karşılıksız iyiliklerdir. Var olanı yaşatmak, var etmek, insan onurunu yüceltmek, çalışkanlık, üretkenlik, sağduyu, vicdan, merhamet vs. hayatın sürekliliğini sağlayan sosyal terkiplerdir. Hayatın toplumsal damarlarına devamlı bu terkiplerden yapılacak ilaçlar zerk ve enjekte edilmelidir.
Yaşama sevinci, içsel ve dışsal dünyanın dengesinden doğar. Dış dünyanın cazibesine kapılarak iç dünya ile bağlar zayıflarsa, acılar artar. Yaşama sevinci kaybolur.
Düşüncelerini, duygularını, eylemelerini içindeki yüce güçle uyum haline getirdikçe, insan hem kendisine, hem insanlara daha yakın olur. Ruhsal enerjisi etkin olur.
Bu sırrı ve bu bilgiyi keşfedebilmiş insanlar, gönül serinliğini, yaşamın derinliğini yakalamakla kalmaz; tıpkı bir bahçıvan gibi, sadece bitkilerin hayatta kalmalarıyla değil, büyümeleriyle de ilgilenmesi gerektiğini bilir. İnsanların daima en iyi yönlerini görerek, onlara hizmet ederek, yeni ufuklar açarak meyve vermelerini sağlar.
Denildiği üzere, ''ağaçlar canlı kaldıkça, meyve verir. İnsanlar ise, meyve verdikçe canlı kalır.''
Onun için ''İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır'' denilmiştir.
Yusuf Beğtaş