İslam’da Reform mu İçtihat’ta yenilik mi?
Dr. Mehmet Zeki UYANIK
Son günlerde medyaya yansıyan asansörde halvet, kadına dayak gibi açıklama veya fetvalardan çıkan tartışmalar ülke genelinde geniş yankı buldu.
Bu açıklama veya fetvalardan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan tepki koymuş ve “İslam'ın güncellenmesi gerekir.” demişti.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu açıklamaları meramından farklı anlaşılınca Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” (Zamanın değişmesi ile ahkamın da değişeceği inkar edilemez.) (Md. 39) Mecelle kaidesi ile İslam’ın değil içtihadın kastedildiği şeklinde açıklık getirdi.
Peşinden Sayın Cumhurbaşkanımız da, "İslam'ın güncellenmesi" sözüne açıklık getirerek şöyle dedi: "Dinimiz İslam ve kitabımız Kuran kıyamete kadar caridir. Kıyamete kadar gelecek olan tüm toplumlar karşısında söyleyecek sözü olduğu anlamına gelir. Kitabımız Kuran'ın her zaman söyleyecek sözü var. Ama bunlardan hareketle yapılan içtihadlar ve geliştirilen kurallar uygulamadaki karşılıkları zamana şartlara göre değişecektir. Zamanın değişmesi ile ahkamın da değişeceği inkar edilemez. Biz dinde reform aramıyoruz. Ama önüne gelen kadınlarla, gençlerle, yaşlılarla ilgili bu tür şeyleri konuşmalarının İslam'a getirdiği gölgeyi görmezlikten gelemez."
Bu açıklamalardan anlaşılan şudur ki İslam’ın kendisinde değil yorumlarda bir güncellik ya da yenilik kastedilmiştir. Yani içtihada açık olan alanla ilgili, çağın ihtiyacına yönelik yeni şeyler söylenmesi gerektiğinin altı çizilmiştir.
Açıklamalar bir yana.
Günümüzde İslam’ın bir reforma ya da güncellemeye ihtiyacı var mı?
Ya da bir güncellemeye ihtiyaç varsa bu ihtiyaç dinde mi yoksa fıkıhta mı olmalıdır?
Şunu ifade edelim ki; İslam ile Reform kelimesini bir arada telaffuz etmek bile yanlıştır. Çünkü İslam; “Allah indinde hak olan tek dindir.” (Âli İmrân, 3/19.)
Allah dini ile ilgili olarak; “Bu dini ben indirdim ve ben koruyacağım" (Hicr, 15/9) buyurur.
Allah’ın dini ve koruması altında olan bir inancın eksik olması ya da değiştirilmesi söz konusu olamaz. Böyle bir ihtiyaç duyulsa zaten tek ve hak din olması veya Allah’ın dini olması düşünülemez.
Bu bağlamda İslam, Allah’ın koruması altındadır ve herhangi bir bozulması da söz konusu değildir. Şu halde yenileme “dinin aslında” değil İslam’ın yorumlanması olan fıkhi içtihadlarda olur ve olmalıdır. Yani İslam'ın güncellenmesi değil fıkhın güncellenmesi olur.
Zira, Kur’an ve Sünnet’in ortaya koyduğu hükümler sabittir. Ancak zamanla ictihadi hükümler ve yorumlar değişir ve yenilenmeye ihtiyaç duyar. Nitekim “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” (Md. 39) Mecelle kaidesi de buna işaret eder.
Bu kaideye göre zamanın değişmesi ile ahkam da değişebilir. Zaman İslam’ın kendisini değil yorumlarını değiştirebilir.
Bir başka ifade ile çağın ihtiyaçları, şartları, değişimi İslam’ın kendisine yorumlama adına etki etmez edemez ancak İslam’ın yorumu olan fıkhi içtihadlara etki edebilir. Milli Şairimiz Akif’in; “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı.” Cümlesi de bunu ifade eder.
Son bir cümle ile bitiriyorum. Son gelişmelere ve verilen fetvalara baktığımızda Diyanetin ve İlahiyat Fakültelerinin İslam’ı anlama adına ne kadar önemli kurumlar olduğunu bir kez daha müşahede ettik. Sağlam bilgiyi, asrın ihtiyacını ve saf İslam’ı öğrenme ve öğretme adına bu kurumları daha da güçlendirmeliyiz.
Selam ve dua ile…