Kültür bir hafızadır. Hafızasını yitiren toplum, yolunu da yitirir. Kültür; görünür oldukça yaşar, anlatıldıkça anlam kazanır, paylaşıldıkça derinleşir. İnsan, bilmediğini anlayamaz; tanımadığını sevemez. Tanımayan koruyamaz; sevmeyen ise sahip çıkamaz.

Dört Dilli Kitap

“Süryani Kültüründe Hayat Algısı” dört dilde yayımlandı.

Uzun yılların düşünsel emeğiyle kaleme aldığım bu çalışmam, Süryanice, Türkçe, İngilizce ve Arapça olmak üzere dört dilde yayımlanarak kitaplaştırıldı.

Çok yakında ilgi duyan değerli okuyucuların bilgisine ve ilgisine sunulacaktır.

Eserin dört dilde yayımlanması, kültürel paylaşıma katkı sunmak ve toplumsal faydayı artırmak içindir. Kültürlerarası diyaloğa hizmet edecek olan bu eser, Süryani kültürünün Mesihî karakterini ve evrensel değerlerini merak edenler için önemli bir kaynak niteliğindedir.

Bu kadim kültürün görünür hâle gelmesi, doğru anlaşılması ve kuşaklar arasında köprü olması açısından bu eserin okunması ve paylaşılması büyük önem taşımaktadır. Zira bu kitap yalnızca bir kültür anlatısı değil; geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran, sosyal yaşamda unutulmaya yüz tutan ahlaki değerleri hatırlatan ve insanı kendisiyle, doğayla ve evrensel ilkelerle yeniden buluşturmayı amaçlayan bir yaşam rehberidir. Çünkü Süryani kültürünün özünde insanlık, adalet, tevazu ve şefkat yer alır.

Tarihin derinliklerinde her halk, kendine özgü bir yaşam dili, değerler sistemi ve hayat anlayışı geliştirmiştir. Süryani kültürü ise bu köklü miras içerisinde, bilgeliği, adaleti, sevgiyi ve vicdanı merkezine alan derinliğiyle özel ve özgün bir konuma sahiptir.

Bu noktada hatırlatmak gerekir ki, kültürel zayıflık yalnızca bir halkın değil; tüm toplumların ortak kaybıdır. Kültürel hafıza zayıfladıkça, bireyin kimliği, vicdanı, ahlaki tutumu ve hayat algısı da zedelenir. Bu nedenle kültür, varlığımızın temel direği; ruhumuzun en güçlü kalkanıdır.

İnsan ile kültür arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Kültür, insanın gelişimine katkı sunarken; insan da kültürü taşıyıp yaşatarak besler ve yön verir. Düşünsel gelişim kültürü büyütür; kültürel gelişim ise bireyin ve toplumun ilerlemesine doğrudan katkı sağlar. Sosyolojik ve antropolojik açıdan bakıldığında insan, kültürün hem ürünü hem de taşıyıcısıdır. Bu bağlamda, kültürel zayıflık hayatın her alanında kırılganlık ve gerileme anlamına gelir.

Süryani kültürü; tarihsel derinliği, felsefi zenginliği ve içsel tutarlılığıyla geniş bir anlam evrenine sahiptir. Bu nedenle, bu kültürün yanlış tanıtılması ya da eksik aktarılması yalnızca tarihsel bir eksiklik değil; aynı zamanda zihinsel ve ruhsal bir kayıptır. Ne yazık ki, bu kültür çoğu zaman ya bağlamından koparılarak yorumlanmış ya da eksik anlaşılmıştır - âdeta paslanmış bir iğneyle dikilmiş bir kumaş gibi... Bu nedenle, Süryani kültürünü doğru anlatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak bilinçli, nitelikli ve yenilikçi çabaları zorunlu kılmaktadır.

Süryani kültürünün şekillendirdiği tarihî miras - kiliseler, manastırlar ve diğer yapılar - daha görünür hâle geldikçe, bu yapıları var eden manevi ruh da daha fazla ilgi ve merak uyandırmaktadır. Ancak kültürel değerlerin araçsallaştırıldığı bir süreçte, eksik de olsa bu kültürün hayata bakışını ve yaşam felsefesini kaleme almak; onu doğru anlamak ve geleceğe aktarmak ciddi bir sorumluluktur.

Çünkü kültür; görünür oldukça yaşar, anlatıldıkça anlam kazanır, paylaşıldıkça derinleşir. İnsan, bilmediğini anlayamaz; tanımadığını sevemez. Tanımayan koruyamaz; sevmeyen ise sahip çıkamaz.

Unutmayalım: Kültür bir hafızadır. Hafızasını yitiren toplum, yolunu da yitirir.

Bu uzun ve zorlu yolculukta katkı sunan, destek veren, ilham olan herkese yürekten teşekkür ederim.

Yusuf Beğtaş

www.karyohliso.com