Baharat ve Tezek
Veysi ERKEN
Fıtrat gereği ne ile beslenirsek o maddelerin kokuları yayılır bizden.
Baharat, tad ve koku çıkarıcı maddeleri ifade eder.
Lezzet vermek için kullanılır.
Yaşayışımızda “Buhur” ve “Buhurdanlık” vardır. Kökü Arapça bahûr olan buhur, koku veya kokulu buhar (duman) çıkarıcı maddelere verilen genel bir isimdir.
Bir de “Tezek” kavramı var dilimizde.
Genel olarak sığır dışkısından elde edilir. Bu da koku yayar.
Tezekle haşır haşır neşir olanlar tezek gibi, Baharatla iştigal edenler baharat gibi kokar. Rayihalarıyla etrafa hoş bir iz bırakır.
Kendini Müslüman ifade edenleri tefekkür ettiğimizde bulundukları, yetiştikleri ortamlardan ve beslendikleri kaynaklardan etkilendiklerini görürüz.
Kimi buhur gibi etrafı ve hatta bütün dünyayı güzel rayihalarla doldurmaya, mahlûkata faydalı olmaya çalışırken bir kısmının tezekleştiğine şahit oluyoruz.
Özellikle batı/batıl kaynaklarının okuyucusu veya batılın emir erleri tamamen tezekleştiler diyebiliriz.
Fetö, Kesnizani ve İngiliziyun Hindiyun tarikatlarının müntesipleri tamamen tezek hükmünde olup icraatlarını ona göre yürütmektedir.
Fetö yerine gündeme daha fazla sokulan ingiliziyun hindiyun tarikatı esasında yaklaşık iki yüz yıllık bir İngiliz projesidir.
Temel söylemi ile insanları kandırmakta ve İslami hayatın ana unsurunu tahrip etmektedir.
Bilindiği üzere İslam’ın temel ve değişmez kaynağı vahyedilmiş Kur’an-ı Kerimdir.
Vahyi anlama biçimimiz Hz. Muhammed’in s.a.v. istinad eder.
O bize vahyi teybin, tebliğ, tefhim, talim v.s etmiştir.
İngiliziyun hindiyun vahyin uygulaması olan sünneti direkt tahrif edemeyeceğini anlayınca “Hadis” kavramını hedef alarak pisliğini yayma gayretine düşmüş.
Lafı uzatmaya gerek yok.
Müslüman bu tezeği hayatından çıkarmalı ki, salim ve Salih bir mümin olsun.
Aksi takdirde Sabatayist çetenin etkisiyle tamamen İslami ilke ve hayattan kopar, Tezekleşir.
Kopuşu anlamak isteyenlere ayrıca “Kolejli Nereye” ve “Pervaneler” isimli kitapları tavsiye ediyorum.
Yazımı Tezek ve Baharat kokulu lokum hikâyesi ile ilgili bir darb-ı meselle bitireyim.
“Yavuz Sultan Selim zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor Sultan Selim’e.
Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor.
Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor.
Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.
Yani Osmanlıya acayip bir hakaret!
Cihan padişahı emir veriyor,
“Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz”
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.
Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.
İçine o zamanın Osmanlı İstanbul’unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor.
Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.
Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.
Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor:
“Herkes yediğinden ikram eder” !
Netice-i kelam. İngiliziyun, Hindiyun tarikatının ikramını yemeyin.
Selam ve Sabırla…