Suriye Bizimdir Çünkü...
Şair Sezai Karakoç’un güzel bir sözü var. Der ki şair: "Hatay Suriyelilerindir, Diyarbakır Suriyelilerindir, İstanbul Suriyelilerinidir. Tıpkı Halep'in, Şam'ın bizim şehirlerimiz olduğu gibi."
Anlamayan veya anlayamayan hatta sırf muhalif görünürlükleri ile tavır kasan kardeşlerime klişe tarih bilgileri ile cevap vermek istemiyorum ama bu sınırlar yüz yıl önce birileri tarafından masa başında çizildi. Bizi önce fikri daha sonra ülke olarak ayrıştırdılar. O yüzden bugün mazlum düşmüş suriye topraklarını bugün kendimizden ayrı düşünmek ve “bize ne, biz niye onlar için savaşıyoruz veya şehit düşüyoruz” gibi söylemler çok absürd olur.
“Askerlerimiz suriyeliler için savaşıyor. Bizim milli gelirlerimizle yapılan silahlar, tanklar, toplar, ihalar, sihalar vs. neden başkaları için heba ediliyor?” diyerek kendilerince duyar kasan arkadaşlar şunu bilsinle ki askerlerimiz başkaları için savaşmıyor, başkaları için şehit olmuyor. Kendi ülkelerinin sınırlarını korumak ve bu sınırlardaki tehditleri ortadan kaldırmak için savaşıyor, şehit oluyor.
Lütfen kalkıp Suriye savaşını kendimizden bağımsız düşünmeyelim bu yüzden. Eğer dün karışan libya mısır vs ülkeler içlerinde ki kargaşayı doğru okuyup gereken önlemleri alsalardı bugün ibret alınacak duruma gelmezlerdi. Biz bugün içerde bu tehlikenin farkına varıp zamanında savunmaya ve taarruza geçtiğimiz için rahatız. (Ülke içerisinde bireysel yaşantımızdan demek bahsediyorum. Farklı yorumlamayın lütfen)
Gelelim Türkiyenin suriyelilerin, Suriyenin Türkiye'lilerin olup olmaması meselesine. Yüz yıl öncesinde conilerin masa başında çizdikleri sınırlarla maalesef ne bizim onlar üzerinde ne de onların bizim üzerimizde söz söyleme veya yaptırım uygulama gücü kalmadı. Normal şartlarda bugündeöyle bir hakka sahip değiliz. Ancak bugün normal şartlar söz konusu değil. Bugün gerek insan olarak, gerek müslüman olarak ve gerekse yıllardır övündüğümüz türklük kavramının gereği olarak birbirimiz üzerinde haklarımız var. Bu kavramların gereğini lütfen bir düşünün.
Başka bir açıdan bakacak olursak. Yüz yıl öncesinde hatta onunda çok çok öncesinde haçlı ittifaklarının bizi bitirmek için giriştikleri savaşlar olmasaydı (Üç kıtaya nam salmış bir imparatorluk devamı olan bizler) islam öncesi cihan, islam sonrası cihat bildiğimiz kutsal değerlerden vaz mı geçecektik? Yoksa değerler uğruna neden ölüyoruz diye ağlayacak mıydık? Maalesef kutsal bildiğimiz değerler zuhur edince “neden böyle oldu” diyerek ağlıyoruz, mücadele etmek ağır geliyor. Sözsel bir mücadeleden bahsetmiyorum. (Bizde sözden çok ne var Allah’a şükür.) Eylemsel mücadele ve birliktelikten bahsediyorum. Kusura bakmayın ama bu konuda zayıfız. Oturup ağlama ve yas tutma süresi bizden uzun olan var mı? Sözsel ve eylemsel mücadele yerine yahudilein gitmeslerdi öldürülmezlerdi mantığından başka ne yapıyoruz? Allah bize feraset versin.
Sözün özü şu ki efendim, kutsal bildiğimiz değerler uğruna yaşacağız, savaşacağız ve gerekirse öleceğiz.
Son olarak Allah En'am süresi 126. ayette şöyle buyuruyor; De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamım da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
Eğer biz bu vatanı Allah için korur, Allah için mazlumlara kol kanat gerer ve Allah için ölürsek, şüphesiz şehadetle taçlanacak nişanımızın mükafatı cennet olacaktır.
Selam ve Dua ile...