İhtiyaç dolayısıyla, nice yıllardır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve yöremiz adetlerinden olan, yaz aylarının sıcak ve kavurucu geçmesinden ötürü “dam ve tahtlarda yatma kültürü” nde, insan, özellikle de tek başına ise, şu koca ve uzaklıkları farklı, yapıları insanı hayrete düşüren yıldızlara baktığı vakit, ister istemez ; şu koca kainatı, evreni, galaksileri, sayısını bilemediğimiz yıldızları oluşturan tüm oluşumları düşünüyor. İnsanın bu kadar muazzam bir düzen içerisindeki yeri ve görevi hemen akla geliyor. İnsan, “Halife-i arz” dır. Yeryüzünde Allah’ın, ağır bir emanetini taşıyan, yeryüzünün halifesidir. Bu halifelik, öyle ağır öyle ağır bir görevdir ki, insan sorumluluklarını ve görevinin yükünü bilmeden, düşüncesizce hareket etmemelidir. İki düşünüp hatta beş düşünüp, bir adım atmalıdır. Dini konularda özellikle, çok dikkatli olmalıdır. Çünkü din, hangi din olursa olsun, hassastır.
Bıçak gibi soğuğunu çektiğimiz şu kış aylarında, kenarda köşede yemek bulmaya çalışan hayvanları düşününüz : Bu bir kedi olabilir, bir köpek, bir güvercin veyahut da kuş. Yanlarından geçerken daha hassas olursak, yüce yaratıcımız da bize karşı daha hassas olur. “Siz kendinizden güçsüzünüze merhamet ediniz ki, merhamet bulasınız” dini ilkesi, kaidesi, Allah’ın buyruğu ve Hz. Muhammed (S.a.v) ‘ in : “Siz yerdekilere merhamet ediniz ki, göktekiler (Allah ve Melekleri) tarafından size merhamet edilsin” Hadis-i Şerif ’ i gereğince, “ayağın yamulup yere de düşsen, yolunu da uzatsan, neye sebep olursa olsun, bir canlıya zarar vermeyecek ve ürkütmeyeceksin” yaşam felsefesini yaşayıp yaşatmak lazım gerektiğine inanıyorum.Yaşadığımız şu dünyada, merhametlilerin en merhametlisinin biz insanlara merhameti olmamış olsaydı, depremlerden, göktaşı düşmelerinden ve türlü felaketlerden yerle bir olurdu dünya. Kim bilir, kim bilebilir, belki de, Rab, hayvanların, günahı öğrenmemiş çocukların ve iyi insanların hatırına dünyanın dönüşünü devam ettiriyor…
Bunlar oldukça küçük şeyler diyeceksiniz belki de, haklısınız. Kibre, Böbüre, kendini olduğundan büyük ve başka türlü gösterme gibi kötü duygu-huy ve insanoğlunun fıtratına yatkın durumlar olduğu müddetçe, bunlar daha çoookk küçük şeyler olarak gözükür gözümüze. Halbuki, “şeytan ayrıntıda gizlidir” deyimi burada da görülmektedir şahsımca. Çünkü, bakınız ve düşününüz, Dünya’nın ¾ ‘ ü, denizlerle kaplıdır. Ve bu devasa okyanuslarda, denizlerde, sularda, çok çeşitli canlı türleri hayatını sürdürmektedir. Bu denizler, kendiliğinden tuzludur ve tuzlu olmadığını düşünürsek, o canlılar yaşayamayacaklardı ve ölüleri kokacaktı. Bu bile Allah’ın bize bir lütfudur.
Bunun gibi, insanoğlunun nankörlüğünden pek önemsemediği, üstünde durmadığı, ”nasıl olsa Allah veriyor” düşüncesini güdüp, şükretmediği ve üzerinde en çok tefekkür edilmesi gereken konulardan biri : Ayın ve Güneşin döngüsü, Dünyanın da güneşin etrafında ve kendi ekseni etrafında dönüşü… Ehl-i dalalet, sanıyor mu ki, bu yokuşun, bir inişi olmayacak ?... Olacaktır. Bu ve tüm küçük şeylerin, biz insanoğluna artıları, muhakkak olacaktır. Bu inanç ve düşüncede hareket edersek, birbirimizin hak ve hukukuna gönülden saygı ve bağlılıkla, “Muhammed-ül Emin”, Güvenilir Muhammed (s.a.v) ‘ in yolunda emin adımlarla ilerlersek yaptığımız hatalardan, geçmiş günahlarımızdan dersler çıkartıp, kesin kez artılarını dünyevi ve ebedi yaşamımızda görmemiz mümkündür.
Dinimiz o kadar mükemmel ve ince düşünen, her din gibi hassas bir dindir ki, bunun önemini hayatımızın her alanında bilir ve öyle hareket edersek, çok çok kazançlı çıkmış oluruz. Ne gibi mi ? Örneğin ; “İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri kendi başlarına (evlenmeksizin) dört ay on gün beklerler. Bekleme sürelerinin (İddetlerinin) sonuna geldiklerinde kendileri hakkında, normal ölçülerde yapıp ettiklerinden size bir sorumluluk yoktur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” Bakara suresi 234. Ayet ’ inde geçtiği gibi, bir bayanın eşinin ölümü halinde, o bayanın hamileliğini düşünecek kadar düşünceli bir dine sahibiz…
Bu dini layığıyla yaşamalıyız : Sıfatı, dünyadaki görevi, makamı, mali durumu (ki Müslümanlar olarak hiç vakit kaybetmeden, Hristiyanların “Aralarında dilenmeye izin vermemeleri” huyunu ve sair gibi çok güzel huylarını ; “çevremizi,şehirlerimizi temiz tutma-bir eşyayı ömrü doluncaya kadar kullanma-alçakgönüllü olma” adet edinmeliyiz) ve benimsediği fraksiyon ne olursa olsun, en mükemmel şekilde yaşamaya çalışmalıyız nice yabancıların bile gıpta ettiği böyle güzel bir dini.
Burada amacım kesinlikle ve kesinlikle Hristiyanları Müslümanlardan üstün tutmak değil, fakat bu noktada Mehmet Akif Ersoy’un şu ünlü sözünü hatırlatmak isterim : “Dinleri var işlerimiz gibi, işleri var dinimiz gibi”. Kuran-ı Kerim ‘ de de geçtiği gibi, Acemin Araba, Arabın da Aceme üstünlüğü yoktur. Önemli olan, kıskançlığın iyi huylusu olan, “İmrenmek” tir. Öyle bir yaşamalıyız ki bu güzel dinimizi, bütün iyi adetleri yaymalı, bütün fenni gelişmeleri kaydetmeli ve tüm olanaklardan her türlü tabakadan insanın istifadesini sağlamalıyız, zaten dini hususlarda bunu gerektiriyor… Bir insan, Adaletli, merhametli, alçakgönüllü, yardımsever olmazsa, mutedil (her alanda ölçülü), sabırlı, müslüman kardeşine yardım eden (özellikle eşitlikçi) ve rehberini Kuran-ı Kerim önderini de Hz. Muhammed (S.a.v) olarak alıp, hiçbir zaman kaçamayacağı ölümü ve en büyük mahkemenin en büyük eşsiz hakiminin huzuruna çıkmaktan asla kaçamayacağı Allah’ı günde bir değil birkaç sefer düşünmezse, İmanın tadına tam olarak erişemez… Onun için, imanın tadına erişmek istersek, lütfen ama lütfen, hiçbir şeyi küçümsemeden, “KÜÇÜK ŞEYLER” e çok dikkat edelim. Esen kalın Allah’a emanet olun…