Eğitim Üzerine “İhmalin Bedeli ve Kayıp Nesiller” 1

Kıymetli okuyucularım,Bugün, Sayın Cumhurbaşkanımızın defaatle, arzu edilen seviyeye ulaşılamadığını ifade ettiği eğitim konusunu irdelemeye çalışacağım.

Abone Ol

Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan, son yıllarda yaptığı çeşitli konuşmalarda eğitim alanındaki sorunlara dikkat çekerek, “Eğitimde istediğimiz başarıyı yakalayamadık”, “Eğitim sistemimizi sürekli geliştirmemize rağmen hâlâ arzuladığımız seviyede değiliz” ve “Eğitimde köklü bir dönüşüm yapmamız gerekiyor” ifadelerini kullanmıştır. Bu açıklamalar, uzun süredir devam eden reformlara ve fiziki iyileştirmelere rağmen, eğitim sisteminde nitelikli insan yetiştirme, düşünsel özgürlüğü geliştirme ve milli ile manevi değerlere uygun bir yapı oluşturma konularında istenilen ilerlemenin sağlanamadığını göstermektedir. Dolayısıyla, mevcut durum yalnızca teknik düzenlemelerle değil, aynı zamanda içerik ve yaklaşım bakımından da köklü bir dönüşüm ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in son dönemdeki reform çabaları (Öğretmenlerin mesleki gelişimini desteklemek amacıyla Öğretmen Akademileri kurulmasının planlanması, öğretmenlik Meslek Kanunu’nda düzenlemeler yapılması ve mesleki eğitimde sektör iş birlikleri ) dikkat çekici olsa da, eğitim sisteminin köklü ve çok boyutlu sorunları göz önüne alındığında bu çabaların daha kapsamlı ve sürdürülebilir adımlarla desteklenmesi gerekmektedir.

Türkiye’de eğitim sisteminin sorunları birçok yapısal eksiklikle iç içe geçmiş durumda. Eğitimde sorgulama, eleştirel düşünme ve okuma kültürünün gelişmemesi; sistemin sınav odaklı, eşitsiz ve sürekli değişen yapısından kaynaklanıyor.

Eğitim geleceği şekillendiren en kritik alan olmasına rağmen sistem, hâlâ ezbere dayalı bir yapıdan kurtulamıyor. Gençler umutla üniversiteye giriyor, fakat mezun olduklarında karşılarına çıkan en büyük gerçek, işsizlik oluyor. Nitelikli eğitim, nitelikli istihdamla desteklenmedikçe bu kısır döngü kırılmıyor.

Bildiğiniz gibi Çağımızın yeni endüstriyel vizyonu olan dördüncü sanayi devrimi gerçekleşiyor. Diğer adıyla Endüstri 4.0 olarak isimlendirilen dördüncü sanayi devrimine Dijital Devrim Dijitalizasyon Çağı deniyor.

“Sanayi devrimini sonradan yakalamış olmak bugün için büyük bir kayıp değil. Ama Endüstri 4.0 diye adlandırılan yeni devrimi kaçırmanın maliyeti çok yüksek olacak”

Çağımızda bilgiler aktarılmakla öğretilemeyecek kadar çoğalmıştır. Bura da önemli olan Bilgiye nasıl ulaşılacağı üzerinde durulmalıdır. Bu nedenle eğitim–öğretimde bilgi aktarılmaktan daha çok, Yaratıcılık ve zekâ önemli olup "öğrenmeyi öğrenme" temel amaç olmalıdır.

Ne yazık ki eğitim sistemimizde başarı yalnızca sınavla ölçülüyor. Bir okulda bin öğrenciden yalnızca birkaçı iyi bir liseye veya üniversiteye yerleştiğinde, bu durum tüm okulun gurur kaynağına dönüşüyor. Peki ya geriye kalan öğrenciler? Onlar ne hissediyor, nasıl bir geleceğe hazırlanıyor?

Başarının dar bir kulvarda tanımlanması, çoğunluğu görünmez hâle getiriyor. Oysa her çocuk, sadece akademik değil; ahlaki, toplumsal ve insani yönleriyle de değerlidir. Üniversiteye gitmeyen bir genç, ailesine faydalı, değerlerine bağlı, üretken bir birey olarak yetiştirilemiyorsa; eğitim sistemimiz sadece “ihmal edilenleri” değil, “toplumu” da kaybediyor demektir.

Eğitimde İhmalin Bedeli

İhmal edilen öğrenciler, zamanla aidiyet duygusunu yitiriyor. Umutsuzluk, bağımlılık, şiddet gibi sorunlar bu boşlukta filizleniyor. Sonradan bu gençleri “iyileştirmek” için harcanan çaba, aslında baştan önlenebilecek bir ihmalin telafisi oluyor.

Madde bağımlılığı, şiddet, suça yönelim gibi sorunlar önlenebilir ama biz genellikle sonradan “tedavi” etmeye çalışıyoruz. Oysa önleyici eğitim, değer temelli rehberlik ve aidiyet duygusu kazandırma çalışmalarıyla bu riskler azaltılabilir.

Türkiye’deki eğitim sisteminin başlıca sorunları;

· Ezberci ve Sınav Odaklı Eğitim: Günümüzde eğitim sistemi, öğrencileri bilgiye ulaşmaktan çok bilgiyi ezberlemeye yönlendirmektedir. Öğrenciler düşünmek, sorgulamak ve üretmek yerine “doğru cevabı” işaretlemeye odaklanmaktadır. Merkezi sınavlar (LGS, YKS, KPSS) öğrencileri test çözmeye şartlandırmakta; analiz, yorum ve yaratıcılık geri planda kalmaktadır. Eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcı yazma becerileri müfredatta yeterince yer bulamamaktadır.

· Fırsat Eşitsizliği ve Bölgesel Dengesizlikler: Kırsal ve dezavantajlı bölgelerdeki okulların fiziki ve teknolojik altyapı yetersizliği. Nitelikli öğretmen dağılımı adil değil. Bazı bölgelerde öğretmen açığı varken, bazı yerlerde öğretmen fazlası var. Özel okul ile devlet okulu arasındaki uçurum, eğitimde fırsat eşitliğini zedeliyor.

· Sürekli Değişen Eğitim Politikaları: Her bakan değişiminde sistem değişiyor. Bu da öğretmenleri, öğrencileri ve velileri belirsizlik içinde bırakıyor. Tutarlı bir eğitim vizyonu eksikliği, uzun vadeli planlamayı zorlaştırıyor.

· Öğretmen Yetiştirme ve Atama Sorunları: Öğretmenlik mesleği yeterince desteklenmiyor. Mesleki gelişim, etik liderlik ve pedagojik donanım geri planda kalıyor. Atama politikaları ve ücretler, öğretmen motivasyonunu olumsuz etkiliyor.

· Okul Donanımı ve Öğrenme Ortamları: Kalabalık sınıflar, bireysel öğrenmeyi ve öğretmen-öğrenci etkileşimini zorlaştırıyor. Kütüphane, laboratuvar, sanat ve spor alanları eksikliği, çok yönlü gelişimi engelliyor.

· Müfredatın Yoğunluğu ve Anlamsızlığı: Müfredat bilgi yığınına dönüşmüş durumda. Öğrenciler neyi neden öğrendiklerini sorgulamıyor. Hayatla bağ kurmayan içerikler, öğrenmeyi anlamsızlaştırıyor.

· Başarı Tanımının Daralması ve kitlesel ihmal: Sınavla ölçülen başarı, tek geçerli ölçüt haline geldi. Oysa her öğrencinin potansiyeli farklıdır. Akademik başarıya odaklanmak, mesleki beceriler, ahlaki gelişim, toplumsal sorumluluk gibi alanları gölgede bırakıyor. Okullar, “kaç öğrenci iyi liseye/güzel üniversiteye girdi” ile övünürken, kalan %90’lık kesimin hayat yolculuğu görünmezleşiyor. “Orta” ya da “başarısız” görülen öğrenciler, sistemin dışına itiliyor. Bu öğrenciler, değerli bireyler olarak değil, istatistik dışı kalabalıklar olarak algılanıyor. Sonuç: aidiyet duygusu zayıflıyor; gençler kendilerini değersiz hissediyor… umutsuzluk, bağımlılık ve şiddet eğilimleri artıyor.

· Aile ve Değer Eğitiminin Göz Ardı Edilmesi: Okullar, milli ve manevi değerleri içselleştiren bireyler yetiştirme görevini yeterince üstlenemiyor. Aileyle iş birliği zayıf; rehberlik hizmetleri yetersiz ve çoğu zaman sadece sınav danışmanlığına indirgenmiş durumda. Toplumsal fayda, ahlak, sorumluluk, üretkenlik gibi değerler sistematik olarak işlenmiyor.

. Dijital Eşitsizlik ve Teknolojiye Erişim Sorunu:Uzaktan eğitimde cihaz ve internet erişimi olmayan öğrenciler geride kalıyor. Öğretmenlerin dijital becerileri yeterince desteklenmiyor.

. Öğrenci Ruh Sağlığı ve Psikolojik Destek Eksikliği: Sınav baskısı ve gelecek kaygısı ruh sağlığını olumsuz etkiliyor. Psikolojik danışman sayısı yetersiz; destek sistemleri zayıf.

Bu sorunlar, yalnızca teknik düzenlemelerle değil; içerik, yaklaşım ve kültürel dönüşümle aşılabilir. Eğitimde başarıyı sınav skorlarıyla değil, bireyin hayata katkısıyla ölçen bir sistem inşa edilmedikçe, gençlerimiz potansiyellerini gerçekleştiremeyecek ve toplum olarak büyük bir kayıp yaşayacağız.

Yarın: Çözüm yollarını birlikte değerlendireceğiz.