Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Ramazan ayının ilk Cuma günü verdiği hutbede eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiyle ilgili sarf ettiği sözler tartışma yarattı. Ankara Barosu Erbaş'ı "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle" suçladı. Sosyal medya Twitter'da Ali Erbaş'ın fikirlerine katılanlar #AliErbasYalnizDegildir" etiketi paylaşıldı. Ama bu fikre katılmayanlar ise, #LGBTHaklarıİnsanHaklarıdır etiketi ile paylaşım yaptılar.
Hutbe de, zina ve eşcinselliğin "hastalıkları da beraberinde getirdiğini" ve kuşakları "çürüttüğünü' İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim diye söyledi.
Hutbe konuşmasında kullandığı “tüm kötülük ve salgın hastalıkların eşcinsellikten kaynaklandığına” dair sözlerinin nefret söylemi içerdiği gerekçesiyle İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi açıklama yapmış ve bu söylemin suç olduğunu ifade ederek suç duyurusunda bulunulacağını belirtmiştir.
Bu olay ile birlikte Kuran da helak edilen kavimler ve helak gerekçelerini üzerinde biraz sesli düşünmek istedim. Kuranda tabiki Lut kıssası anlatılır ve helak nedeninin eşcinsellik olduğu belirtilir. Lut (a.s.), Filistin muhitinde bulunan Sedom kavmine peygamber gönderilmiştir. Bu kavim, hak yoldan sapmış, inkâr ve isyana dalmış bir kavimdi. Kadınları bırakıp erkeklere yönelmişler, homoseksüellik yapmaya başlamışlardı. Lut (a.s.) kavmini doğru yola davet etti. Kendilerine yapılan daveti kabul etmemeleri üzerine helake edildiler. Konu İlgili Ayetler; araf, 7/81-82, hicr,15/73-74, hud,11/78-82, şuara,26/166, neml,27/56 bu konudaki ayet ve tefsirlerine bakılabilir.
Ancak ben farklı bir konu ya dikkat çekmek istiyorum. Geçmişten günümüze kadar pek çok kavim gelip geçmiştir. Bu kavimler varlıklarını bugüne kadar niçin sürdürememiştir? Bunlar niçin helak edilmişlerdir? Kur'ân-ı Kerim’e göre kimi kavimler darlık ve yokluk içinde, kimisi de bolluk ve refah halinde iken helak edilmişlerdir. Kur'ân-ı Kerim’in bizlere bildirdiğine göre Allah her kavme doğru yolu göstermeleri için peygamber göndermiş, peygamberler onları iman ve itaate çağırmışlar, taşkınlık, zulüm ve isyanı terk etmelerini istemişlerdir. Ancak o kavimlerin pek çoğu bu peygamberlerin davetine uymadığı gibi onları yalanlamışlar, hatta eziyet edip öldürmüşlerdir. Allah çeşitli kereler o kavimleri uyarmış, ancak düzelmeyince helak etmiştir. Konu ile ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir. Konu İlgili Ayetler Enam,6/6 Enam 6/44 Kaf,50/36. Muhammed,47/13. Meryem,19/74. Kehf, 18/59. Mümin, 60/21. Hakka, 69/9-10, Zuhruf, 43/6-8
Bunlara bir iki örnek verirsek AD KAVMİ Yemen bölgesinde yaşamakta olan Ad kavmine Yüce Allah peygamber olarak Hud (a.s.)'ı göndermiştir. Ad kavmi, bir çok nimetlere nail olmuş, görkemli binalar inşa etmişlerdi. Şirk ve küfürde ısrar eden kavme Hud (a.s.), mucizeler göstermiş ve onları Allah’ın birliğine inanmaya çağırmıştır. Ancak ona kulak vermemeleri ve şirkte devam etmeleri sebebiyle şiddetli bir rüzgar ile helak olmuşlardır. Kuranda geçen ifadesiyle Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı” (Fussilet,41/15) yine . Konu İlgili Ayetler Fussilet, 41/16 Ankebut, 29/37-38 peki bugün bizim yaşadığımız yüzyılda Ad kavminin yaptığı gibi bir çok nimetlere nail olmuş, görkemli binalar inşa etmişler, kuran çağrısına uyup gecekondu da yaşayanlara yardım edip onlardan istenen Zekat, Sadaka ve infaklarını yapıyorlar mı ve İslamın Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor dediğimiz gibi ve bu konuda her konu açılınca kuran ayetlerini okuduğumuz gibi islamın sosyal adalet ile ilgili ayetlerini söylüyormuyuz.
Yine SEMUD KAVMİ Ad kavminin helakinden sonra Hicr bölgesinde Semud kavmi yaşamıştır. Semud kavmi pek çok nimete nail olmuş, dağları ve taşları oyarak muhkem evler inşa etmişler, yazlık ve kışlık konaklar yapmışlardır. Bolluk ve refah içerisinde yaşamışlar, uzun ömürlü bir hayat sürmüşlerdir. Zamanla Hak yoldan sapmışlar, şirke düşmüşlerdi. Yüce Allah onlara Salih (a.s.)'ı peygamber olarak gönderdi. Salih (a.s.), onları Allah’a imana, ibadete ve itaate çağırdı. Mucizeler gösterdi, öğütler verdi. Ancak kavmi onu dinlemediği gibi yalanladı. Kendilerine mucize olarak verilen ve sakın dokunmayın denilen dişi deveyi öldürdüler. Bunun üzerine Salih (a.s.), ve iman edenler dışında Semud kavmi şiddetli bir gök gürültüsüyle helak edildiler Konu İlgili Ayetler; Araf,7/73-78. Hud,11/61-68. İsra,17/59. Şuara,26/141-156 Neml, 27/45 Şems, 91/13-14
Deve kıssasında Yüce Allah onlara 6 gün su içme hakkı deve ye ise 1 gün su içme hakkı vermelerini istemiş yani insanın mülkiyet duygusuna bir sınır getirmiş ve sonsuz olmaması gerektiğini belirtmiş olmakla beraber dikkatimizi bizim dışımızda var olan başka canlılarında olduğunu hayvanlarında insanlar gibi bu dünya nimetlerinden yararlanmaları gerektiğini emretmektedir. Peki yine bizler her gün hayvana yönelik şiddet haberlerini görüp ne yaptık hiç kuran bizden bu konuda ne yapmamızı emreder diye düşündük mü? Yine bolluk ve refah içerisinde yaşayanlar bu imkanı olmayanlar için bir şeyler yapması gerekmiyor mu? Ve yapmıyorlarsa bizim bir şeyler söylememiz gerekmiyor mu?
Son olarak bir peygaber kıssası ile yazıyı bitirmek istiyorum. Resûl-i Ekrem, Tebük Gazvesi sırasında askerleriyle birlikte Semûd kalıntılarının bulunduğu Hicr’e gelmiş, askerler Semûd halkının içtiği kuyulardan su içmiş, hamur yoğurup ekmek yapmış ve yemek hazırlamıştır. Fakat Resûlullah yemeği dökmelerini ve ekmekleri develere yedirmelerini emretmiştir. Daha sonra onları konakladıkları yerden kaldırarak Sâlih’in devesinin su içtiği kuyunun başına götürmüş, bu davranışının sebebini açıklarken de, “Onların yaşadığı felâketin sizin başınıza gelmesinden korktum” demiştir (Müsned, II, 117)