Gazze-2. Bölüm: El-Hakkü Ya’lû: Hakkın Görünen Mağlubiyeti.

Gazze’de Müslümanların zahiren mağlup görünmeleri, hakkın zayıflığından değil; ümmetin hakkın gereklerine yeterince riayet etmemesindendir.

Abone Ol

Hadîs-i şerifte şöyle buyrulur: (El-Hakkü ya’lû ve lâ yu’lâ aleyh) — “Hak yücedir; ondan daha yüce bir şey yoktur.” Hak, mahiyet itibarıyla daima galiptir. Ancak bu galibiyet iki düzlemde tecelli eder:

  • Zahirî galebe: Dünyadaki görünür başarı, zafer ve hâkimiyet.
  • Hakikî galebe: Allah katında makbuliyet, ebedî mükâfat ve manevî üstünlük.

Hakkın zatî galebesi daimdir: Zahiren mağlubiyetler, hakkın zayıflığından değil; vesilelerin ihmalinden veya imtihan sırrındandır

Bugün Gazze’de Müslümanlar hak davasındadır. Ancak ümmet genelinde birlik, ilim, hikmet ve ihlas eksiktir. Bu durum, Bediüzzaman’ın sıkça vurguladığı üç büyük düşmanın — cehalet, zaruret ve ihtilaf — yeniden zuhur ettiğini göstermektedir.

“Bu üç düşman mağlup edilmedikçe, hak zâhiren galip gelemez.”

Dolayısıyla Gazze gibi coğrafyalarda hakkın galebesi belki zaman alacaktır; ancak hak, sonsuzlukla kayıtlı olduğu için sonunda mutlaka tecelli edecektir. Batılın hükmü geçicidir; hak ise beka ile kaimdir.

Gazze’de Müslümanların zahiren mağlup görünmeleri, hakkın zayıflığından değil; ümmetin hakkın gereklerine yeterince riayet etmemesindendir. Ancak manevî planda Gazze, hakikatin sönmez bir nişanesidir.

Yukarıda bahsettiğimiz müşkül sorulara Bediüzzaman dört noktada izah ediyor vesile, sıfat, şeriat ve imtihan

1-Hak Vesile – Batıl Vesile: Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım değildir ( her zaman sabit değil, her zaman vaki olmuyor) Öyle de; her batılın her vesilesi batıl olması yine lazım değildir. ( her zaman sabit değil, her zaman vaki olmuyor)

  • Hak zatında daima galiptir; fakat vesileler (sebepler, araçlar) sonucu belirler.

· Dünya, adaletin tam tecelli ettiği yer değil; imtihanın sürdüğü bir sahnedir.

  • Bu dünya Darü’l-hikmet: ahiret ise Darü’l-kudrettir.

· Darü’l-hikmet: "Hikmet yurdu" anlamına gelir. Hikmet, derin anlam, ilahi düzen, sebep-sonuç ilişkisi ve akılla kavranabilen ilahi sırları ifade eder. Yani burada her şey belli sebeplere bağlıdır:

    • Bir tohumun ağaç olması zaman alır.
    • İnsanlar çalışmadan rızık elde edemez.
    • Hastalıklar tedaviyle iyileşir.

Bu, Allah’ın kudretini gizleyip hikmetini öne çıkardığı bir düzendir. İnsanlar burada akıl, tefekkür ve sabırla imtihan edilir.

· Darü’l-kudret: "Kudret yurdu" demektir. Kudret, Allah’ın sınırsız gücünü, iradesini ve dilediğini anında gerçekleştirme yetisini ifade eder. Ahirette artık sebepler ortadan kalkar. Allah’ın kudreti doğrudan tecelli eder:

    • Ölüler bir anda dirilir.
    • Cennet ve cehennem anında yaratılır.
    • Hesap, mizan, sırat gibi olaylar sebepsiz ve doğrudan gerçekleşir.

Orada artık iman değil, müşahede (görerek bilme) vardır. İmtihan sona ermiş, sonuçlar ortaya çıkmıştır.

  • Çelik kılıç – tahta kılıç örneği: üstünlük kılıcın zatına aittir, Çelik kılıç kimdeyse galibiyet ondadır. Yani senin davan hak fakat kullandığın vesile hak değilse vesileyi doğru kullanana mağlup olursun. Başarılı olmak, düşmanınıza galip gelmek istiyorsanız, kuvvetli olmaya mecbursunuz. Zira, kuvvetin de bir hakkı var. O hakkı kim elinde tutarsa, galip gelmesi kuvvetli muhtemeldir. Çelikle tahtayı çarpıştırırsanız, tahtanın mağlup düşeceği bellidir.
  • Müslüman hak yolda olsa da, batıl vesilelere sarılırsa mağlup görünebilir. Hak zatında galiptir; mağlubiyet, vesilelerin ihmalindendir.”

· Teknoloji, strateji, birlik gibi unsurlar tekvînî şeriatın gereğidir. (Allah'ın kâinatta koymuş olduğu fiziki kanunlar vardır. Yer çekimi kuvveti, suyun kaldırma kuvveti gibi... bunlara tekvini kanunlar denir. Mesela, bitkiyi sulamazsanız kurur) Bunlara riayet etmeyen, yardımın dünyevî yönünü eksik bırakır. Bediüzzaman’a göre Allah’ın kevnî kanunları (sünnetullah) hem mümin hem kâfir için geçerlidir. Bu nedenle yalnızca “haklı” olmak galibiyet için yeterli değildir; hakkın gerekleri yerine getirilmelidir.

Gazze’yi nazara alalım. Şu anda güçlü hükmünde olan bir ülke var: İsrail. Üstelik dünyanın en güçlü ülkelerini de arkasına almaya çalışıyor. Bu durum bir vesiledir. Bakıyorsunuz, dünya kamuoyunu kendi lehine yönlendirmeye çalışıyor; bu da bir vesiledir. Ordusuna giydirdiği elbiseler kurşungeçirmez nitelikte — bu da bir hak vesilesidir. Hatta elinde sadece sapan olan bir çocuğun karşısına on askerini gönderiyor. Yani kuvvete ve vesileye ciddi anlamda önem veriyor. Karşısındaki Müslümanlara baktığımızda ise, kendi içlerinde ihtilafa düşmüş durumdalar. Bu da batıl bir vesiledir. İki grup birbirine girmiş. Kullandıkları araçlara bakıldığında, bu çağın ruhuna uygun olmayan, ilkel ve etkisiz silahlar kullanılıyor. Taş, sapan gibi araçlarla mücadele ediliyor. Öte yandan, modernize edilmiş tanklar sahada. Bir tarafta bir çocuk elinde taş ve sapanla, diğer tarafta yüksek teknolojiyle donatılmış bir ordu.

Normal şartlarda, hak yolda olan Müslümanın, batıl yolda olan kâfire galip gelmesi gerekir. Ancak hak yolda olan batıl vesileler kullandığından hak vesileye mağlup oluyor.

· Hakkın batıla mağlup olması, geçici ve hak vesileye mağlup olması şeklindedir. Haklı olmak yetmez; hakkın gereklerine de sarılmak gerekir. Çelik kılıç kimdeyse galebe ondadır. Mümin hak davada olsa da, vesileleri ihmal ederse mağlup olur.

· Bugün Gazze halkı haklıdır; ama ümmetin geri kalanı ilim, birlik ve vesile sahasında zayıf düşmüştür. Batıl, hak vesileleri kullanarak zahiren üstün görünür.

· Nihai zafer (akıbetü’l‑akıbe) ise yine hak ehlinindir.

“Zaman, hakikatin avukatıdır; sabır onun kılıcıdır.”

Bir Sonraki Yazıda:
“Hak sıfatlarını kim taşırsa galip odur.”