1999 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edilen “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”, aslında bir hatırlatma niteliğinde. Çünkü mücadele, yalnızca bir günün vicdanına sığacak kadar küçük bir mesele değil.
Her yıl farklı kampanyalar, yürüyüşler, açıklamalar yapılıyor… Fakat soruyu kendimize sormadan ilerleyemeyiz: Bu çabalar kadınların hayatında gerçekten neyi değiştiriyor?
Yapılanlar Var, Eksikler Daha Fazla
Resmî kurumlar yıllardır farkındalık çalışmaları yürütüyor. Belediyeler, kaymakamlıklar, emniyet birimleri ve Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri, bilgilendirme toplantıları, seminerler, afiş ve broşür çalışmaları düzenliyor. Sığınma evlerinin kapasitesi artırılıyor, kolluk kuvvetlerine eğitimler veriliyor, KADES uygulaması yaygınlaştırılıyor.
Ancak tüm bu çabaların yanında, sahaya indiğinizde tablo hâlâ net: Kadınlar hâlâ korkuyor, çekiniyor, çoğu sesini duymuyoruz bile. Çünkü toplumsal hafızada, şiddetin görünmez kılındığı kalın bir perde hâlâ yerli yerinde duruyor.
Yapılması Gerekenler Daha Temelden Başlıyor
Kadına yönelik şiddet, yalnızca cezai düzenlemelerle çözülebilecek bir mesele değil. Elbette hukukun caydırıcılığı önemli, evet, acil müdahale mekanizmaları şart… fakat işin kökü çok daha derinde.
-
Eğitim sisteminden başlayarak, toplumsal cinsiyet eşitliği müfredatın doğal bir parçası olmalı.
-
Erkek çocuklarına, güç ve otorite üzerinden değil, eşitlik ve saygı üzerinden bir aile ve toplum anlayışı kazandırılmalı.
-
Medya, kullandığı dile çok daha dikkat etmeli; mağduru değil, şiddeti ve faili görünür kılan bir yayın anlayışı benimsemeli.
-
İş dünyası, ekonomik özgürlüğü olan kadının güçlenmesinin en büyük koruyucu faktörlerden biri olduğu unutulmamalı.
Topluma Düşen En Büyük Görev: “Sessizliği Bitirmek”
Her şiddet olayı duyulduğunda “Kimse bilmiyordu”, “Kimse fark etmedi” deniyor. Oysa çoğu zaman birisi biliyordu, görüyordu, hissediyordu… fakat sessiz kalmayı seçiyordu.
Kadına yönelik şiddetin devam etmesinin en büyük sebebi, işte bu sessizlik.
Bugün 25 Kasım. Farkındalık günü.
Ama asıl soru şu: 26 Kasım sabahı ne yapacağız?
Eğer sadece bugün paylaşımlar yapıp yarın hiçbir şey olmamış gibi davranacaksak, bu gün sadece bir takvim yaprağından ibaret kalır.
Önerim Şu:
Bugünü, bir sembol olmaktan çıkarıp bir başlangıca dönüştürmeliyiz.
-
Bir şiddet hikâyesi duyduğumuzda “komşu meselesi” demeden harekete geçelim.
-
Şiddete uğrayan bir kadının yanında duralım, yalnız olmadığını hissettirelim.
-
Çocuklarımızı, eşitlik ve adalet duygusuyla yetiştirelim.
-
Kadını güçlendiren her adımı destekleyelim.
Çünkü kadına yönelik şiddetle mücadele, yalnızca kurumların değil; hepimizin görevi.
Bir gün değil, her gün…
Ses çıkararak, fark ederek, destek olarak, değişime omuz vererek…
Tanıklık eden herkesin bir sorumluluğu var.
Ve bu sorumluluk, susmayarak başlıyor.